Kaos- kosmos- ahlaki politik toplum

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Şimdi siyasi kaosun orta yerindeyiz. Buradan insanın insanla, toplumun ekolojik dünyayla, bireyin maddi durumununun manevi durumuyla uyum içinde olduğu bir kozmosa yürüyebiliriz.

Yargıtay Üçüncü Dairesi’ Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasa Mahkemesi’ne “baş kaldırmış.” Kimisi buna “yargı skandalı”, “kimisi devlet krizi”, kimisi de “darbe” diyor. Yani bütün bu kimileri “şikayetçi”. Ben ise şikayetçi değilim. Darbe anayasasını ayaklarımızın altına alma hususunda devletin bir kanadıyla “eşitlenmişiz.” Hep birlikte faşist diktatörlüğün temel kanunu olan anayasayı çiğniyoruz. Zavallının çiğnenmedik yeri kalmadı.

Mevcut partilerin her hangi birine sorun, bu anayasayı nasıl buluyorsun? Vereceği cevap belli. 'Berbat'. Böyle deyince bir soru daha sorabilirsiniz. Düne kadar verecekleri cevabı da biliyoruz: 'Berbat olsa da anayasamız, ona uyarız'.

Aslında “düne kadar” da anayasaya uymuyorlardı. Şu ana kadar Erdoğan rejiminin kendisi bu anayasaya kökten aykırı. Çıkartılan bütün yasalar, kararnameler, bütün uygulamalar rejim meşru olmadığı için anayasaya aykırı.

Ama düne kadar bu aykırılığı resmen kabul etmiyorlardı. “Biz Anayasal bir rejimiz” diyorlardı. Çok şükür artık demiyorlar. Anayasal kurumların TBMM’den bile yetkili biricik kurumu olan Anayasa Mahkemesi’ne “isyan halindeler.” Malum bu mahkeme Erdoğan’ı bile yargılamaya yetkili tek kurum. Anayasa binasının en üst katında yani.

Ben şahsen memnunum. Yazdığım her yazıyı göndermeden önce, “acep Anayasayı çiğneyip, gazetemi zorda bırakır mıyım?” diye kendi kendime sorduğum çok oldu. Hatta Türkiye’de legal yayınlanan gazetemizde “Anayasaya aykırıysa yazıyı yayınlamayın, başınızın ağrımasını istemem” diye not düştüğüm de çok olmuştur. Bir iki yazım da hukuki değerlendirmeler sonrasında yayınlanmamıştır. İtiraz bile etmemişimdir. Nasıl ederim, ortada bir Anayasa var ve gazetem de o Anayasa’nın koyduğu sınırlar içinde çıkıyor, deli miyim ki ille de yayınlayın diye kışkırtıcılık yapayım. Yapmam. Legalde yazamadığımı Özgür Politika’da yazarım, olup biter.

Neyse ki, düne kadar durum böyleyken şimdi değişti. En büyük yargıyı Erdoğan ve kafadarları tanımıyor. Haydi diyelim bunlar siyasi, Yargıtay Üçüncü Dairesi de tanımıyor. Ufak yargı iri yargıyı tanımazken, ben “en ufak vatandaş” olarak da topunu tanımama hakkını elde etmiş oluyorum. Yani cumbur cemaat hep birlikte Anayasa’yı tanımıyoruz. Vallahi bu durumu Kropotkin ya da Bakunin görseydi, “ne haber Marks efendi" derlerdi, "senin proletarya diktatörlüğün fos çıktı, bak benim 'otorite tanımayan anarşist toplumum' Türkiye’de, üstelik 'siyasi otoritenin” kendi “hukuk otoritesine” isyan etmesiyle, nur topu bir bebek gibi doğdu: Yaşasın anarşi! Batsın bu dünya…”

Anarşi aklımıza kaosu getirir ve getirir getirmez korkarız. Oysa uzaya şöyle baktığımızda kaostan müthiş ahenkli ve güvenilir bir kosmosun doğduğunu anlarız. Hepsi birbiriyle uyumlu bir evrende yaşıyoruz. Yaşıyoruz ama, Münir Nureddin’in şarkısı gibi: “Hayal içinde dünya, döner de kimse bilmez…”

Şimdi siyasi kaosun orta yerindeyiz. Ne güzel. Buradan insanın insanla, toplumun ekolojik dünyayla, bireyin maddi durumununun manevi durumuyla uyum içinde olduğu bir kozmosa yürüyebiliriz.

“Hoca ne diyorsun kaostan kosmosa kaç ışık yılının geçtiğini bilmiyor musun?” derseniz, size cevaben “teşbihte hata olmaz” derim. Benimki, bir benzetme. Benzetme ama unutmayalım ki, ilk Homo Sapiens’in zuhur ettiğinden bu yana yüzbinlerce yıl geçti, o ilk insan kaos şartlarında iki ayağı üzerine dikildi, baş parmağının diğerlerinden özgürlüğü sayesinde eliyle ilk aleti yaptı, keşfettiği tekerlekle kimbilir kaç bin yıldır kosmosa inatla yürümekte.

“Ben o kadar yürümem” diyorsan, sen bilirsin. Hemen şu şairi hatırla: “Durdurun dünyayı inecek var.” Madem yürümeyeceksin, in kardeşim.

Konudan saptık.

Geçmişte egemenler, seni beni bahane ederek “anayasal düzeni yıkmaya kalkan eşkiyaya, (sonrasında) anarşiste, “daha daha sonrasında da) teröriste haddini bildirmek, anayasal düzenimizi yeniden kurmak üzere Türk Silahlı Kuvvetleri, emir komuta zinciri içinde iktidara el koymuştur” diyorlardı. İlk yaptıkları iş bir anayasa yapmak olmuştu.

Şimdi açık konuşuyorlar. Kendi kırılası parmaklarıyla yazdıkları kendi anayasalarına karşı açıkça isyan bayrağı çekiyorlar.

Erdoğan, Bahçeli, Fidan, Kalın ve tüm şüreka bu “anayasaya isyan bayrağının” altında toplanmışlar.

Eh, biz zaten ezelden beri kendi “anayasaya isyan bayrağımızın” altında toplanmışız.

Şimdi önümüzde duran soru şu: Kim bu faşist anayasayı ademiyetten daha önce kaldıracak? Acaba “süreç içinde faşizm mi” Anayasa Mahkemesi’nin kapısını kırıp yargıçları, daha önce zindana gönderdiği diğer yargıçların yanına postalayarak son aşamaya yükselecek, yoksa Konfederal devrimci güçler mi, Anayasa Mahkemesi’nin kapısını kibarca çalıp, “muhterem yargıçlar özgürsünüz, evlerinizde, torunlarınızın tosunlarınızın yanında hak ettiğiniz emekli aylıklarınızla saadet içinde yaşayabilirsiniz” diyerek kaostan kozmosu yaratacak?

Bu yazıya bakarak, “legal siyasetin raconundan” sakın vazgeçmeyin arkadaşlar. Henüz Anayasa Mahkemsi’nin kapısına uzanmak için önümüzde uzunca bir yol var. Şimdilik mevcut iktidarı kendi anayasasına karşı darbe yapmakla suçlamamız yeterlidir. Bizim ne yaptığımızı ise “sözle” ilan etmenin ne önemi var?

Ne yaptığımız yaptıklarımızdan belli değil mi? Kaostan kozmosa doğru yürümekteyiz. Ve bütün anayasaların tarihi bize göstermiştir ki, hiçbir devrim “anayasa kağıdıyla” da, “devletin demir yumruğuyla” da korunmamıştır; biricik koruyucu, “ahlaki-politik toplumdur.” Ahlaki-politik toplum, kaotik kalabalıkların evren gibi sonsuz ahenge kavuştuğu toplumdur. Kuralları, prensipleri, hak, adalet, eşitlik, kardeşlik, özgürlük ilkeleri onun vicdanına yazılmıştır ve kendi vicdanını “politik toplum” olarak kendisi koruyacaktır.

Gördünüz mü, 3. Daire’nin ayaklanmasından başladık nereye vardık. Diyorlar ya, “her yol Roma’ya çıkar.” Bu eskidendi. Şimdi her yol İmralı’ya çıkıyor. O halde o yola koyulalım, yoldan Öcalan’la kol kola yeni bir dünya için yürüyelim.

Bu yazı, “ben o kadar yürümem” diyen arkadaşı ikna etmek için yazıldı. Sanırım yürüyecek. İlk durak Sakine Cansızların kanıyla sulanan Paris’tir. Bir otobüs bileti almayı unutmayın…

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.