Moskova’daki parmak izi

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Üçüncü Dünya Savaşı’nın bir parçası olan Moskova saldırısı, bu savaşın nasıl görülmemiş tehlikeler barındırdığını da herkese anlatıyor.

Moskova’da yaşanan ve yüzü aşkın insanın öldüğü DAİŞ saldırısı Erdoğan-MHP-Ergenekon iktidarını telaşlandırdı.

ABD istihbaratının Rusya’yı böyle bir saldırı ile ilgili uyardığı medyada duyuruldu.  Türkiye’deki beş-altı milyonluk Sünni Arab mülteci kitlesinin içinde Türk devletinin örgütlediği, eğittiği, silahlandırdığı onbinlerce DAİŞ türevli teröristin varlığı da biliniyor. Jandarma İstihbarat Başkanlığı teknik dinleme bölümü belli ki, bunların “kontrol dışı” eylemlerini önceden haber almak için çalışıyor.

Çalışıyor ama, Jandarma İstihbaratının başkanı kim?

General Gökhan Çiloğlu. Veli Küçüklerin, Atilla Uğur’ların Kürdistan’ı kana boyadığı 1990’larda, henüz yüzbaşı iken bunlar tarafından yetiştirilmiş bir Jitem elemanı. Gazeteci Cevheri Güven Gökhan Çiloğlu’nun PKK itirafçısı Adil Timurtaş’la birlikte bir Kürt yurtseverini öldürdükten sonra karnını yarıp taşlarla doldurduğunu ve dereye attığını, bu konuda Çiloğlu’nun kendi sesiyle yayınlanan ses bandına dayanarak açıkladı. Şu anda bu general beş para etmez mafya unsurlarıyla boy boy ortak resimlerini ınstagram’da alenen yayınlamakta.

O halde tıpkı ABD devleti gibi Türk devletinin de DAİŞ tarafından hazırlanan katliam planları hakkında detaylı bilgiye sahip olduğunu bilmek için müneccim olmak gerekmiyor. Ama bu bilgilerin toplandığı Jandarma İstihbaratının başındaki Kürt katilinin elde ettiği bu bilgileri nasıl kullandığı asıl önemli konu.

Türk devletinin, başta Jandarma’nın kendisine bağlı olduğu İçişleri Bakanı’nın ve onun patronu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Moskova’daki DAİŞ katliamı karşısında telaşlı adımları boşuna değil. Katliamın hemen sonrasında İçişleri Bakanı  Ali Yerlikaya  yemeden içmeden, aceleyle  X hesabından yaptığı paylaşımda 8 ilde IŞİD terör örgütüne yönelik eş zamanlı olarak gerçekleştirilen ‘Bozdoğan-15’ operasyonlarında 24 şüphelinin yakalandığını açıkladı.

Eski KGB subayı Putin bu “tesadüfü” suçluların telaşı olarak yorumlayacaktır.

Bakanın açıklamasının hemen ardından da Erdoğan, alelacele Putin’i aradı. Telefonda ne dediği İletişim Başkanlığınca açıklandığı halde Putin’in ona nasıl cevap verdiğine dair tek kelime edilmedi. Ben eminim ki, ses tonu uzmanları bu konuşmayı dinledikten sonra Putin’in başsağlığı dileğine “spasiba” derken, ses tonundan “çört vazmi” (şeytan götürsün) dediğini anlamıştır. Görünen köy kılavuz istemez. Erdoğan bu katliamda olağan şüphelidir.

KCK Yürütme Konseyi katliamın hemen arkasından olağan şüpheliyi şöyle açıkladı: “AKP-MHP iktidarı Rusya'ya isteklerini kabul ettirmek için bu saldırıyla yaptırmıştır. Daha önce benzer bir saldırı İran’a da yapılmıştır. Her iki saldırıyı da DAİŞ'e yaptıran Türk devletidir.”

Daha bu cümlelerin mürekkebi kurumadan Rusya’nın Moskova’yı kana bulayanlardan yakaladığı dört teröristten  biri 4 Mart’da Türkiye’den Moskova’ya geldiğini itiraf etti.

İşte bu DAİŞ teröristlerini Türkiye’de ve işgal ettiği Rojava topraklarında eğiten Jandarma’dır ve jandarmanın da en güçlü ismi, Kürt yurtseverini öldürüp, yardığı karnına taş doldurarak nehre atan Jandarma İstihbarat Başkanı general Gökhan Çiloğlu’dur.

Şimdi bütün dünya Türk devleti ile DAİŞ arasındaki ilişkinin insanlığı nasıl tehdit ettiğini bir kere daha görmüş bulunuyor. Bu gerçeği görenler, şu anda Irak ve Suriye topraklarında 45 bin kilometrekare toprağı, halka karşı seçim sonrasında başlatacağı görülmemiş ekonomik saldırıyla eş zamanlı işgal etmeye kalkan Erdoğan rejimini durdurmalıdır. Çünkü işgal edeceği Rojava’da on bini aşkın DAİŞ’li esir, Türk ordusuyla birlikte hareket eden DAİŞ çeteleri tarafından serbest bırakıldığında insanlığın nasıl bir canavarlıkla yüz yüze geleceği Moskova katliamı ile birlikte gözler önüne serilmiştir.

Üçüncü Dünya Savaşı’nın bir parçası olan Moskova saldırısı, bu savaşın nasıl görülmemiş tehlikeler barındırdığını da herkese anlatıyor.

Bu tehlikeyi önlemenin çözümü İmralı’dadır. Öcalan’dan başka hiçbir ülkenin iktidarı DAİŞ terörünün kaynağını kurutamaz. Çünkü bu devletlerin hepsi küresel ve bölgesel hegemonya için birbirleriyle dolaysız ve dolaylı savaş halindedir. Öcalan ise bu kaynağın kurutulmasını tek mermi atılmadan başarabilir. İmralı esaretine son verildiği gün Öcalan elli milyon Kürt halkını ve HPG-YJA Star gerillasından, ulusal birliğe katılacak olan YNK ve KDP peşmergesine kadar Kürdistan’ın beş yüz bine varan öz savunma güçlerini birkaç hafta içinde birleştirir. DAİŞ’e ve Erdoğan rejimine karşı zafer kazanan bu güç Türkiye’yi, İran’ı, Suriye ve Irak’ı savaş alanından barış alanına çeker. Çünkü bu devletlerin hiç biri birleşik Kürdistan güçlerine rağmen savaşa devam edemez. Aynı zamanda merkezi Ortadoğu olan Üçüncü Dünya Savaşının da önlenme imkanı doğar. Çünkü hiçbir küresel devlet, bu savaşı devam ettirmek için “savaş vekâleti” vereceği tek bir Ortadoğulu devlet bulamaz. Türk devletinin işgal ettiği topraklardan çekilmesi kaçınılmaz olur. Böylece DAİŞ güçleri, Türk devleti eliyle kendilerine verilen “kurtarılmış bölgeleri” kaybeder. Bunun sonucu DAİŞ terörünün bitirilmesidir. Hem de, dediğimiz gibi tek bir kurşun atılmadan.

Bu öngörümüz elbette tartışılabilir. Kimi itirazlar öne sürülebilir. Ancak tartışanlar ve itiraz edenler eğer Türk devletinin ve küresel güçlerin savaş siyasetine karşılarsa, bizim öngörümüzden daha “gerçekçi” bir öngörüde bulunmak zorundadırlar. Ama bulunamazlar, çünkü bir başka barış imkanı yoktur. O nedenle Öcalan’la ilgili özgürlük talebinin bugün artık insanlık adına ne anlama geldiğini anlamak için, herkes Moskova’da yüzü aşkın cansız insana bakmalı ve onları katledenlerin Erdoğan rejiminin bağrında yaşadığını görmeli.

Şunu da: Ekim ayından beri tırmanarak süren ve Newroz'da zirveye yükselen dünya çapındaki hamle artık İmralı kapısını kıracak kertede zorluyor. Bizim çare olarak öngörümüzün gerçekçiliği de buradan kaynaklanıyor.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.