Bir, iki, üç, daha fazla Zap

Veysi SARISÖZEN yazdı —

  • Gerilla’nın Zap savaşları, Kürt ulusun ruhunu kanatan bu tezata son verme, zindandakini özgürleştirme, saraydakini tarihin çöplüğüne gönderme savaşlarıdır. Tarihin dediği budur. Böyle olacak.

Ana Karargah Komutanı Karayılan “ya gidecekler ya da ölecekler” demişti. Öyle oluyor.

Bir ay dolmadan HPG ve YJA-Star gerillaları iki devrimci operasyonla, Türk ordusunun kat kat dikenle tellerle çevrilmiş, her katın arası mayınlanmış, Mobese kameralarıyla donatılmış, ağır silahlı askerlerle dolu mevzilerine girdi, işgalcileri yok etti ve bu muhkem üsleri havaya uçurdu.

Gerilla işgal edilen Başûre Kurdistan’ı savunuyor. Savunduğu vatanının kırk kilometre derinliğine kadar sızan işgalciyle savaşıyor.

“Gerillanın vatanı mı?” Öyledir. Emperyalist devletlerin parçaladığı ve her parçayı bir sömürgeci devlete verdiği Kurdistan gerillanın ana vatanıdır. Zap savaşı Anavatanın kurtuluş savaşıdır.

Tarih bütün anavatan savaşlarında yurtseverlerin kahramanlıklarına, işbirlikçilerin ihanetine şahit olmuştur. Bu bir tarih kanunudur.  

Hitler Fransa’ya saldırdığı zaman, 1. Dünya Savaşı kahramanı Mareşal Philppe Petain vatanına ihanet etti, kendisine bırakılan Fransa’nın üçte birinde uydu bir hükümetin başına geçti ve Hitler’in emrine girdi. Fransa kurtuldu. Petain zindanda bunayarak öldü. Vietnamlılar da ihaneti gördüler. Nguyen Van Thieu ABD işgalindeki Güney Vietnam’da işgalcinin hizmetindeydi. Vietnam kurtuldu. Thieu Tayland’da sığıntı olarak öldü. İşgalcilerin böldüğü Fransa ve Vietnam vatanseverler tarafından kurtarıldı. Tarih böyle. Kurdistan da şimdi bu tarihi yaşamakta. Nazilerin ve Yankeelerin rolünü Erdoğan üstlenmiş. Bakur’daki işgalini Rojava ve Başûr Kurdistan’ına yayıyor Petainlerin, Thieuların rolünü de KDP başları oynuyor.

Sonuç tarihin dediği gibi olacak.

Kürt ulusunun evladı Abdullah Öcalan rutubet kokulu zindanda, KDP başları petrol kokulu Saray’da.  Gerilla’nın Zap savaşları, Kürt ulusun ruhunu kanatan bu tezata son verme, zindandakini özgürleştirme, saraydakini tarihin çöplüğüne gönderme savaşlarıdır. Tarihin dediği budur. Böyle olacak.

Hitler yok oldu. Truman elindeki atom bombası yüzünden insanlığın başına bela oldu. İşgalci Erdoğan elindeki NATO ordusuyla şimdilik ayakta. Ama bu ordu artık onun saltanat garantisi olmaktan çıkıyor… Dört parça Kurdistan’daki özgürlük savaşı daha şimdiden bu orduyu yendi.

“Yendi” hükmünü abartılı bulmayın. Kara, hava, deniz kuvvetleriyle, jandarması, polisi, istihbaratıyla, ajanları ve hain işbirlikçileriyle bu “muazzam güç” neredeyse yarım asırdır gerillayı yenemiyor. Adeta yüz kiloluk bir boksörün elli kiloluk bir boksör karşısında, 12 raundun her raundunda yere serilip, gong sayesinde köşesinde dağılmış suratıyla oturmaya devam etmesi gibi. Oysa maç bitmiş, ağır sıklet boksör sayıyla yenilmiş. Fakat hakem maçı uzatıyor. ABD, Almanya, İngiltere boksöre “devam et” diyor. 13. Raund, 14. Raund…Maç devam ediyor. Zavallı boksör, yüz yumruk yemiş, yaman bir kroşe attım diye sayıklıyor.

Bu savaşın sonucunu tarafların “can kaybı” belirlemeyecek. Yumrukların sayıldığı bir maç değil bu. Savaşın kendisi Türk devletini ve ordusunu daha şimdiden çöküşün eşiğine getirdi. Gerilla savaştığı sürece bu çöküş derinleşecek. Çözüm masasının devrildiği 2015 öncesine bakın, bir de bugünle kıyaslayın. Ekonomisi çökmüş, AKP-MHP dün tükürdüğü faizdi, dış mihraktı, yerliydi, milliydi tastaki birikintiyi yalayıp yutmakta. Dolar 30 lirayı geçmiş, işçinin, memurun, emeklinin maaşına yapılan üç-beş kuruşluk zammın yerinde yeller esiyor. Gerillanın karşısındaki işbirlikçi ihanet olmasa, nasıl ki Türk devleti Başûr’da bir metre ilerleyemeyecek idiyse, işçi sınıfının karşısındaki işbirlikçi Türk-İş mürk-iş olmasa, gerilla seliyle işçi seli biri doğudan, diğeri batıdan Ankara faşizmini boğacak.

Orduya da bakın. “Kınalı kuzu Mehmetçik” çoktan savaş alanından firar etmiş. Devlet bir “Asker” cigarası ve bir gazozluk maaş verdiği Mehmetçiği savaşa süremiyor. Bir lokma yiyen, bir hırka giyen gerillaya karşı, “robokop” gibi giydirilen, tıksırıncaya kadar yedirilen paralı askerleri savaşa sürüyor. Bunlar “ana kuzuları” değil. İşgal ettiği her yerde önüne geleni öldüren, bulduğu her kadına tecavüz eden lümpen proletaryadan devşirilmiş bir güruh. “Allah Allah” diyerek siperlerden fırlamıyor. Üslerde betona gömülmüş, gördüğü tek gerillaya bile kimyasal silahla saldırıyor.  Ordu çürüyor. Ve devlet yoksulluğun dibine fırlattığı zavallı fakir fukara, garip gurebanın eli silah tutan işsizini Zap cehenneminde ölüme gönderiyor. Ölen her asker, işsizler ordusundan bir kişinin eksilmesi anlamına geliyor. İşsizlikle “savaşın” militarist programı böyle.

Ve medya ekranlarında emekli paşalar, albaylar, ellerinde çubuklarla şarlatanlık yapıyor. Sanırsın ordu “meteorolojik” felakete uğramış. Kardan, kıştan, sisten, fırtınadan şikayetin bini bir para. Soğuk Savaş’ın başladığı gün, Amerikancıların yaptığı gibi. Hitler’i “General Kış yendi” demeye başlamışlardı, Kızıl Ordu’nun büyük zaferini küçültmek için “donmuş nazi cesetlerini” kamuoyuna boca etmişlerdi. Şarlatanlar Zap’ta gerillanın zaferini de işte aynı yöntemle gözlerden gizlemeye çalışmakta. Sanki asker kışı, gerilla baharı yaşıyor. Aslında tam da öyle.

Ama artık boşuna. Bakın, 22-24 Aralık bozgunundan sonra, Kontrgerilla paşası Pamukoğlu, Fatih Altaylı’nın programında neler demiş:

“Biz oralarda üsler kuruyoruz. Fakat bu üs meselesi benim Hakkari’ye atandığımdan beri kabul etmediğim, uygulamadığım bir şey. Çünkü, bizim toprakla ilgimiz yok. Biz gireriz, 2-3 günde darmadağın ederiz. 3-4 günden fazla kalmayız.

Gayrinizami çatışmada toprak önemli değil. Üs demek, sen sabitsin demek, sen gözetleniyorsun, sen takip ediliyorsun demek. ‘En zayıf anında mutlaka ben sana baskın yaparım’ demek.”

Siz “darmadağın ederiz” böbürlenmesine aldırmayın. Bu sözler, devletin asıl stratejik hedefine, yani Başûr Kurdistan’ını yutmak için, önündeki biricik engel olan HPG’yi, YJA-Star’ı yok etme hedefine itirazdır. İtiraz ediyor, çünkü gerilla karşısında bu hedefe ulaşılamayacağını kendi öz tecrübesiyle biliyor.

Ve CHP’de de bir şeyler oluyor. Özgür Özel bu gidişin sonunu görüyor gibi.

Ve işin en dramatik tarafı şudur: Öcalansız barış olmaz. Barış olmayınca işte burada yazdıklarımız olur.

“Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm” diyoruz ya, aptallar, şarlatanlar, Kürt düşmanları, bu talebimizi sadece kendimiz için öne sürüyoruz sanmakta. Sizin de en az bizim kadar Öcalan’a ihtiyacınız var.

“Bir iki, üç, daha fazla Zap” mı, yoksa barış mı?

Artık karar verme zamanı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.