Kürtler kültürel soykırımın kıskacında

Rojbin EKİN yazdı —

  • Şimdi Kürtlerin de bir Dosso Dossi’si var! Daha doğrusu İtalyan sanatçı Dosso Dossi’nin isim hakkını alarak, ışık oyunlarıyla Kürt kültürünü dejenere eden bir Dosso Dossi. Günümüz saray ve sultanlarının usta bir sanatçısı o da. Onların hizmetinde, onlarla işbirliği içerisinde.

Dosso Dossi İtalyan bir sanatçı. Rönesans döneminin yenilikçi sanatçıları arasında yerini alıyor. Kendi döneminin iyi ressamlarından biri hem de. Işığı seven ve tablolarına da ışığın gücüyle biçim vermeyi tercih eden bir sanatçı. Ama tam otuz yıl boyunca dönemin hükümdarları, kendilerini soylu olarak adlandıran dükler için çalışmış bir ressam. Onlar talep etmiş o da üretmiş. 

Şimdi Kürtlerin de bir Dosso Dossi’si var! Daha doğrusu İtalyan sanatçı Dosso Dossi’nin isim hakkını alarak, ışık oyunlarıyla Kürt kültürünü dejenere eden bir Dosso Dossi. Günümüz saray ve sultanlarının usta bir sanatçısı o da. Onların hizmetinde, onlarla işbirliği içerisinde. Birbirlerine kazandırmak için varlar. Ekonomik alanda birçok sektöre el atmış, turizmden inşaata, oradan moda ve tekstile kadar uzanan bir ‘ekonomik kariyere’ sahip. Çok ilginçtir ki, 2002 yılından bu yana hep yükselmiş... Ekonomik olarak nerede durduğu, ne kadar kazandığı veya kazandırdığı bu yazının konusu değil.

Beni rahatsız eden, Kürt kimliğine, diline, folkloruna ve müziğine yaptıkları;  ‘modernizm’ ve ‘kalkınma’ adı altında Kurdistan’da nasıl bir faaliyet yürüttüğü... Tarihi Amed Sur’larında, Bazîd’in İshak Paşa Sarayı’nda erkek egemen sistemin bedenlerini sömürdüğü, birer obje haline getirdiği ‘manken’ kadınların üzerine geçirdiği kıyafetlerle defileler düzenliyor. Adriana Lima, Miranda Kerr, Kendall Jenner, Irina Shayk vs. gibi mankenleri Türkiye ve Kurdistan’a getirtip moda sektörünü nasıl daha da canlandırdığını gururla anlatıyor. Tüm bunlar onun için bir övünç kaynağı. Bu faaliyetlerinin adına ‘yatırım’ diyor. Kürtleri ‘modernizm’, ‘moda’ ile buluşturduğu için kendisiyle gurur duyuyor. Ağrı Dağı’nın eteğinde ‘müzik festivalleri’ düzenliyor. Amacına oldukça iyi hizmet ettiğini de söylemek mümkün. Çünkü düzenlediği her ‘müzik festival’ine 30 ile 40 bin arasında insan katılıyor ve bunların çoğunluğu genç. Transa geçmiş bir vaziyette, bilinçsizce eğleniyorlar hem de. Neden orada olduklarını sorgulama gereği bile duymadan, dün ile ve yaşadıkları her şeyle o an için bağlarını kopararak, unutarak o alanda kendilerine temas eden ‘müziğin’ ritmiyle nasıl bir boşluğa itildiklerinin farkında olmadan gerçekleştiriyorlar bu eylemi.

Sanat da, müzik de insan hayatında olması gereken temel gıdalar gibi beslemeli, bilinç katmalı, eğitmeli ve duygu aşılamalı. Coğrafya, kimlik, tarihsel doku ve kültürle bağları köklü hale getirmeli. Sanat ve müzik böyle bir amaçla temas etmeli, dokunmalı insanların ruhuna, duygularına. Disc Jokey olarak sahneye çıkan Dosso Dossi’nin kontrolüne kendisini bırakan 40 bin kişilik bir topluluk, üç saatlik bir gösteri, performans boyunca ne kadar çok eksilip tükendiklerini, nasıl bir boşluğun içerisine sürüklendiklerini hiç hesapladılar mı acaba? Hiç olmazsa birileri için konulan yasakların neden Dosso Dossi için geçersiz olduğunu bir sorgulasınlar isterim.

Sarayın kayyım ve valilerinin, ordu komutanlarının katılımıyla, onayıyla gerçekleşiyor bu festivaller. Kurdistan’da yürütülen bu faliyetler saray medyasının manşetlerinden düşmüyor. Hep birlikte nasıl büyük bir başarıya imza attıklarını dakikalarca anlatıyorlar. Çünkü Kürtleri fiziken ve ruhen tamamen yok etme adına devreye koydukları ‘çöktürme’ planının bir parçası olarak eksiksiz işlemesi için çabalıyorlar. Beyaz soykırımı Türk devleti, AKP iktidarı kendisine Kürt diyen işbirlikçileri eliyle gerçekleştiriyor. Böyle daha acısız, daha tepkisiz olacağı hesaplanarak ucubeleşmiş tipleri sahnelerden düşürmüyorlar. O kadar çok ki örnekleri ve o kadar çok çoğaldılar ki...

Fiziki ve kültürel soykırım ile birlikte Kurdistan’a uygulanan ekolojik ve tarihsel bir kırım var. Görmek, duymak ve bilmek isteyen herkes bu gerçeğe çok çıplak bir biçimde çarpar. Yakın dönemde sular altında bırakılan Hasankeyf, Geliye Godernê, ‘güvenlik operasyonları’ adı altında Cudî, Gabar ve Kurdistan dağlarının tümünde yakılan, kesilen ormanlık alanlar, çöle dönüştürülmeye çalışılan bir coğrafya var. Türk devletinin ‘turizme açtık’ dediği coğrafyamızın her dağı ve bucağı bir bir öldürülüyor, yok ediliyor, kirletiliyor. Son olarak Cîlo’ya yaptıkları gibi...

Tüm Kürtlerin ruhunu çekmeyi, soy damarlarından koparmayı, dillerinden, kültürlerinden, tarihsel geçmişinden ve kimliğinden uzaklaştırmayı, hatta düşman hale getirmeyi hedefliyorlar. Toplumsal ve kültürel yozlaşma için var gücüyle çalışıyor mevcut rejim. Uyuşturucu kullanımı, fuhuş Bakur Kurdistan’ın tüm kentlerinde yaygın hale getiriliyor. Soykırımcı Türk devletinin onayladığı Kürtler, Kürtçe konuşabilir, kendi anadilinde şarkılar söyleyebilir, halay çekebilir ve ‘mutlu’ olabilir. Kültürel ve fiziki soykırım politikalarına karşı direnen, kültürel değerlerinden ve kimliğinden uzaklaşmayan Kürt’e ise her şey yasak.

Yüzyıldır fiziki soykırımla bitiremedikleri Kürtleri, kültürel soykırım ve toplumsal yozlaşmayla bitirmeyi amaçlıyorlar. Fiziki soykırıma karşı bir direniş tarih boyunca hep vardı. Hala da devam ediyor. Bir türlü yenemiyorlar o direniş geleneğini. Bunun temsilini yapanlarla hala kıran kırana bir mücadele yürütüyorlar. Özetle Lozan Antlaşması’nın 100’üncü yılı tartışmalarının en başat konusu Kurdistan’ı kendi arasında dört parçaya bölen soykırımcı devletlerin günümüz kültürel ve tarihsel soykırım politikaları olabilmeli. Ulusal birlik ile kazanımların nasıl korunacağı tartışılıp, bunun için bir yol haritası belirlenirken, kültürel soykırım ve toplumsal yozlaşmanın önüne nasıl geçileceği, boşa çıkartılacağı da tartışılmalı. Bunun için de bir mücadele stratejisi belirlenmeli. Kürtlerin varlığı için bugün en büyük tehlikenin bu olduğu unutulmamalı. Dolayısıyla herkes seferberlik halinde bu politikalara karşı mücadele etmeli, örgütlenmeli ve birleşmeli. Tüm Kurdistani güçler, özellikle de kadınlar ve gençler bu planı boşa çıkartmak için çalışmalı. Gençler kimliğine, diline ve kültürel değerlerine sahip çıkmalı. Yozlaştıran, çürüten ve anlamından boşaltan herkese ve her etkinliğe karşı mücadele etmeli. Bu büyük tehdidin farkında olarak yaşamalı.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.