Düşünülemez olanı düşünmek: Ermeni Soykırımı

Nubar OZANYAN yazdı —

  • Katliam ve işgalleriyle dünyaca nam yapmış en zalim diktatörler bile Jön Türkler olarak bilinen kurnaz, hilekar İttihat ve Terakkici katiller gibi düşünülemez olanı düşünmedi.

İşgal ve yağmalarıyla, zulüm ve hükümranlıklarıyla nam salmış ne Cengiz Han ne Timurlenk ne de Osmanlı sultanlarının en kanlı padişahları bile İttihat ve Terakki hükümeti kadar kitlesel bir soykırım gerçekleştirmedi. Böylesine büyük, kitlesel bir katliam yapmaya cüret etmedi. Üç bin yıldır Batı Ermenistan topraklarında çalışkanlık ve yaratıcılıkla yaşayan Ermenileri kitlesel olarak “Tehcir-dağıtma-katliam ve İslam’a” zorla sürükleyerek imha etme suçlarını işlemedi. Katliam ve işgalleriyle dünyaca nam yapmış en zalim diktatörler bile Jön Türkler olarak bilinen kurnaz, hilekar İttihat ve Terakkici katiller gibi düşünülemez olanı düşünmedi. Modern tarihçilerin belirttiği gibi ancak soykırımcı-ırkçı bir “Türk aklı” böylesine kapsamlı kitlesel bir soykırıma cüret edip kırımı gerçekleştirebilirdi. 

Ermeni halkı binlerce yıl yaşadıkları topraklardan ve köklerinden zorla sökülüp koparılarak, bir daha geri dönmemek üzere yok olmaya ve belirsizliğe doğru sürüldü. Önceleri “milleti sadık” diye övülen sonra ise “sadakatsiz” olarak tanımlanarak lanetlenen Ermeniler; bir bütün olarak tehcir edilip evsiz ve barksız kalacaklarını, aç susuz bırakılacaklarını, zulüm göreceklerini ve en barbar şekilde işkenceler altında katledileceklerini hayal bile edemedi.

Modern tarihin ilk ve en kapsamlı insanlık suçlarından birini, yüz otuz yıl hüküm süren Türk hükümetleri başta olmak üzere Türk aydın ve tarihçileri, akademisyenleri, İttihatçı-Kemalist-Türk solcuları, bilumum hafıza katilleri Ermeni ve Hristiyan halkların kitlesel katliamını kabul etmedi. Red ve inkar üzerine resmi Türk tarihini yazıp gerçeği ters yüz etseler de soykırım bir gerçektir. Soykırım sadece suçsuz günahsız insanların öldürülmesi değildir. Bir ulusun topyekün öldürülmesi, fiziksel-kültürel anlamda kıyıma uğratılmasıdır. Haritadan silinmesidir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar’da peş peşe yaşadığı toprak kaybı, Sarıkamış’ta yaşadığı yenilgi ve emperyalist kapitalist sistemin içinde bulunduğu durum ve emperyalistler arasındaki çelişkilerin keskinleşmesinin faturası Ermeni ulusuna kesildi. Avrupa’nın “hasta adam”ı olarak tanımlanan Osmanlı Devleti; İngiliz ve Alman emperyalistlerinin kendi toprakları üzerindeki dalaşında, Alman emperyalizminin yarı sömürgesi olarak, “kurtuluşu” Ermenileri kitlesel olarak yok etmede gördü. “Hasta adam” iyileşmek için Ermenileri “tanrılara kurban” etti. Ermenilerin binlerce yıldır yaşadıkları anavatanlarına kendi ulus devletlerini kurma tehlikesini önlemek için Ermenilerin soykırıma uğratılma fikri gelişti. Ve topyekün olarak Anadolu’nun etnik ve dinsel olarak homojenleştirilme politikası bütün acımasızlığıyla uygulandı.

Dün “Türk vatanının kurtarılması için cephe gerisinin güvenliğinin sağlanması” bahane edilerek Ermeniler-Rumlar-Asuriler kitlesel olarak kırıma uğratıldı. Bugün de AKP-MHP iktidarı “sınır bölgelerinin güvenliğinin sağlanması” bahane edilerek Kürt halkı kırıma uğratılmaya çalışılıyor.

Önce Ermeni halkının düşünen, üreten, yaratan beyni alındı. Önde gelen aydın, yazar, siyasetçi, sanatçı, din ve inanç insanları tutuklanıp sürgün yollarında başları taş ile ezildi. Entelektüel ve siyasal önderliği ve farklı cemaatleri birbirine bağlayan dokusu ortadan kaldırıldı.

Sonra tek tek kasaba ve köylerden erkekler toplatılıp “Amele Taburları”nda çalıştırılıp imha edildi. Geride kalan kadın, çocuk ve yaşlılar ise ölüm yürüyüşlerinde, ölüm tarlalarında tanımlanamayan barbarlıklarla katledildi. Sürgün yolları boyunca ölmeyip sağ kalanlar çöllere sürüldü. Birer ölüm kampları haline çevrilen toplama kamplarında salgın hastalık, açlık, susuzluktan yüzbinlerce masum insan öldü.

Yüz binlerce kadın ve çocuk hayatta kalmak için İslam’a geçmeye zorlandı. Ev ve seks kölesi olarak alıkonuldu. Ermeni halkının tarihi parçalandı. Toprağı, dili, kültürü koparıldı. Onuru, inancı aşağılandı. Yapılanları tarafsız tarihçiler “olup bitenleri ifade edecek sözcük henüz icat edilmedi” diye tanımladı.

Uzun süre Türk devletinin Ermeni halkını hedefleyerek öldürmesini ifade edecek kavram aranmasına rağmen bulunamadı. Vakit gelip bir sözcüğe ihtiyaç duyulduğunda soykırımın adı “Holokost”, sonraları “Jenosid”, “Armenosid” oldu.

Dahiliye Nazırı Mehmet Talat tarafından “Ermeni politikamız kesinlikle sabittir. Hiçbir şey bunu değiştiremez. Anadolu’nun hiçbir yerinde Ermeni kalmayacak. Ancak çölde yaşayabilirler” olarak açıklanan soykırım politikası; “hiç tereddüt etmeden ve acımadan bir aylıktan doksan yaşına kadar olanların yok edilmesi’’ olarak uygulandı. Kadın, çocuk, yaşlı demeden belirlenen barbar katliamın, “Büyük şehir içinde ve halkın gözü önünde yapılmamasında dikkat edilecek” tarzda uygulanması emredildi. Politika ve diplomaside kurnaz, ikiyüzlü, hain ve hilekar olan Türk egemen sınıf burjuvaları kanlı soykırım emellerini gerçekleştirirken de kandırma ve aldatmadan vazgeçmedi. İttihatçı Türk liderler güçsüze karşı acımasız ve zalimken güçlüye dalkavukluk edip yaltaklık yapmıştır. Asırlardır ustalıkla kullandıkları tükenmez sermayeleri olan iki yüzlülük, dalkavukluk ve hileden bugün de vazgeçmiş değildir.

Yirminci yüzyılın en büyük insanlık felaketi olarak kabul edilen Ermeni soykırımı aradan yüz dokuz yıl geçmesine karşın başta Ermeni halkı olmak üzere ilerici insanlığın hafızasında canlı ve diri olarak durmaktadır. Tarihin en karanlık sayfalarından biri olarak geçen soykırım, adalete ve uygarlığa karşı işlenmiş en büyük suçlardan biridir. Bütün inanç ve kimlikler yaralanmıştır. Yapanın yanına kâr kalma zihniyeti bütün pervasızlığı bugüne dek devam etmektedir.

Van-Sason-Şebinkarahisar-Urfa-Musa Dağı’nda gerçekleşen sınırlı direnişler dışında yüz binlerce Ermeni “devletleri”nin emirlerine en ufak bir direnç göstermediler. Malları ve mülkleri yağmalandı. Üzerlerinde eşyalar talan edildi. Kana susamış üniformalı generaller ve çeteler, bir buçuk milyon insanı balta ve kılıçlarla katletti. Binlerce çocuk kayalıklarda boğazlandı, dipsiz kuyulara, hendeklere atıldı. Kız çocukları tecavüze uğradı. Ermeni kadınların bedenleri, dağlara ve ovalara saçıldı. Kurda kuşa yem oldu.

Ve bu utanç verici suçları işleyenler yargılanmadıkları gibi rütbeleri ve yetkileri artırılarak ödüllendirildi. Geride kalan mal mülk ve zenginlikler gözü dönmüş bir hırsla paylaşıldı. Emek ve yaratıcılığın her tarafı yeşerttiği topraklar geride ölüm dumanları ve kara sisler bıraktı.

Bugün yaşadıklarımız dünde gizlidir. Dün Ermenilere karşı işlenen büyük suç, bugün Kürtlere karşı devrededir. Dün mahkum edilmeden ve yüzleşilmeden yarın kazanılamaz.

 

 

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.