Ekmek, adalet ve özgürlük için

Özgür Karabulut

Özgür Karabulut

  • 1 Mayıs’ta ana talebin yoksulluğa, yok saymaya, savaş politikalarına karşı ekmek, adalet ve özgürlük olacağını belirten Dev Yapı-İş Genel Başkanı Özgür Karabulut, şunları söyledi:
  • "Topluma harcanması gereken paralar, savaş uçaklarına, güvenlikçi politikalara harcanıyor. Bunun kesilmesi için 1 Mayıs meydanlarında olacağız."

AKP iktidarı döneminde en az 33 bin işçi yaşamını yitirdi. İşçiler, grev yasaklarından sendikasızlaştırmaya, düşük ücretten esnek çalışmaya kadar birçok hak gaspıyla karşı karşıya kaldı. İşçi sınıfının hakları yıldan yıla budandı, AKP öncesine kadar sadece “kadrolu”, “geçici”, kısmen de “taşeron” işçilik varken, AKP döneminde ilaveten “geçici personel (4/C), kapsam dışı işçilik, ek ücretliler, 399 Sayılı Kanun Hükmündeki Kararname ile sözleşmeli çalışma, denetimli serbestlik, uzaktan çalışma, çağrı usulü çalışma, yan zamanlı çalışma, kiralık işçilik” gibi biçimlerle, işçiler bin parçaya bölünürken, güvencesizliğin de önü açıldı.

1 Mayıs Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü'ne sayılı günler kaldı. MA'dan Tolga Güney, 1 Mayıs yaklaşırken AKP'nin 22 yıllık iktidarında işçilerin durumuna dikkat çeken bir haber hazırladı. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) 2022 yılı verilerine göre; Türkiye yine 45.7 ile en fazla çalışma süresi olan 2. ülke. Haftada 50 saatten fazla çalışanların toplam işçi sayısına oranı bakımından OECD ülkeleri ortalamasını ikiye katlıyor. Her üç işçiden biri yüzde haftada 50 saatten fazla çalışıyor. Bu çalışma sürelerine karşın Türkiye'de artık ortalama ücret haline gelen asgari ücret sadece 17 bin 2 TL. Buna karşı Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) 2024 yılı araştırmasına göre yoksulluk sınırı 54 bin 700,32 TL; tek kişinin “yaşama maliyeti” de aylık 21 bin 831,13 TL olarak hesaplandı.

İşsizlik verileriyle bile oynuyor

İş güvencesi, ilk kez 15 Ağustos 2002’de yürürlüğe giren 4773 Sayılı Yasa ile geldi. Bu yasaya göre; 10 veya daha fazla işçinin istihdam edildiği iş yerlerinde çalışan ve yasada öngörülen diğer koşulları taşıyan işçiler, iş güvencesi kapsamına alınırken, AKP yeni yasayla bu şartı 30 işçiye çıkardı. Böylece işçilerin yarısından fazlası iş güvencesi kapsamı dışında kaldı. Bu durum işsizlik verilerine de yansıdı. 2003'teki  yüzde 10,5 olan işsizlik oranı, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından Ocak 2024’te yüzde 9,7 seviyesinde açıklandı. Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR) ise aynı dönem geniş tanımlı işsizliğin yüzde 26,5 seviyesinde olduğunu açıkladı. Bu rapora göre; geniş tanımlı kadın işsizliği ise yüzde 32,9 olarak hesaplandı.

Esnek biçimler yasallaştı

İktidara gelir gelmez ilk işi, İş Yasası'nı değiştirmek olan AKP, 10 Haziran 2003'te yürürlüğe giren 4857 Sayılı İş Kanunu ile esnek çalışma biçimlerine yasallık getirdi. Bu yasayla kısmi süreli çalışma, çağrı üzerine çalışma, evde çalışma, işçi kiralama gibi esnek çalışma modelleri hayata geçirildi. Resmi Gazete'de 25 Şubat 2011'de yayımlanan 6111 sayılı “Torba kanunu” ile fiilen uygulanan "Evden çalışma", "Uzaktan çalışma" ve "Çağrı üzerine çalışma" gibi esnek çalışma modelleri, yasallaştı ve çalışma modellerinin usul ve esasları belirlendi. Yine yasaya göre; sözleşmeli personelin sendika üye olması yasalaştı, ancak greve katılması, grevi desteklemesi, propaganda yapması yasaklandı. 

İşçilerin kiralanması

Bu yasaların devamında da 6 Mayıs 2016'da Meclis’te kabul edilen "İş Kanunu ile Türkiye İş Kurumu Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun" ile “Özel İstihdam Büroları” kuruldu. Bu bürolar işveren ile geçici işçi sağlama sözleşmesi yaparak, işçisini geçici olarak işverene devir yetkisi verildi. İşçilerin kiralanmasının önünü açan bu kanunla işçiler güvencesizleşirken, kıdem ve ihbar tazminatı gibi haklarını kullanmasının da önüne geçildi. Yine AKP döneminde SEKA Kağıt Fabrikası, Türk Telekom, Tekel, Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. gibi onlarca şirket yandaşlara satıldı. Bu şirketlerde taşeron uygulaması yaygın hale gelirken, istisnai çalışma biçimleri arasında yer alan sözleşmeli personel ve geçici personel (4-C) kamuda yaygınlaştırıldı ve güvenceli çalışma biçimleri yok edildi.

Sendikasızlık ve grev yasakları

AKP'nin işçileri güvencesiz hale getirmek için başvurduğu en önemli yolda sendikasızlaştırmak oldu. Çalışma Bakanlığı verilerine göre; 2003'te çalışan işçilerin yüzde 58'i sendikalıydı, Ocak 2024'te bu oran yüzde 15'e geriledi. Bu gerilemede AKP'nin patronlardan yana aldığı tavırlar etkili olurken, binlerce işçi sendika üyesi olduğu için işlerinden çıkarıldı. Fabrika önünde eyleme geçen işçiler, asker ve polislerin saldırısına uğradı, gözaltına alındı, sendikacılar tutuklandı. AKP döneminde işçilerin grev ve sendikalaşma hakkı da yok sayıldı; 20 grev "milli güvenlik" ve "genel sağlık" gibi gerekçelerle yasaklandı. Yasaklar, yaklaşık 195 bin işçiyi kapsarken, işçilerin toplu iş sözleşmesi ve grev hakları da fiilen askıya alındı.

OHAL on binleri işsiz bıraktı

Özellikle 15 Temmuz 2016'da ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) ile birlikte işçilere yönelik hak gaspları derinleşmeye başladı. OHAL kapsamında ilan edilen Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile birlikte 150 bin kamu emekçisi haklarında hiçbir yargı kararı olmadan işlerinden ihraç edildi. OHAL kapsamında birçok gazete, dergi, televizyon kapatılırken yüzlerce kişi işsiz kaldı. OHAL döneminde “Bireysel Emeklilik Tasarruf ve Yatırım Sistemi”ni zorunla hale getiren iktidar, burada biriken paraları da İşsizlik Fonu'nda olduğu gibi kendi propagandası için kaynak oluşturdu.

33 bin 38 işçi cinayeti

AKP iktidarının işçilere dayattığı güvencesiz çalışma koşulları iş cinayetlerini de "olağan" bir duruma getirdi. İşçi Sağlığı ve Güvenliği Meclisi'nin yayınladığı verilere göre AKP’nin iktidar yılları boyunca (Nisan 2024'e kadar) iş cinayetlerinde en az 33 bin 38 işçi hayatını kaybetti.

İnşaat firmaları zenginleşti

Devrimci Yapı, Yol ve İnşaat İşçileri Sendikası (Dev Yapı-İş) Genel Başkanı Özgür Karabulut, "En fazla iş cinayeti yaşanan sektörlerin başında inşaat iş kolu geliyor. İnşaat firmalarının da 20 yıllık süreçte Türkiye'nin en zenginleri arasına girdiğini görüyoruz. AKP demek grev yasağı, işsizlik, özelleştirme demek. AKP'li yıllarda kazanılmış haklar bile gasp edilmek istendi. İşsizlik Fonu başta olmak üzere işçinin tüm birikimi sermayenin talanına açılmış oldu. Devlet olanaklarını kendi yandaşlarını büyütmek için kullandı" dedi.

Kazanımlar yok edildi

İşçi sınıfının 12 Eylül'den sonra sürekli bir savunma mekanizmasıyla hareket ettiğini dile getiren Karabulut, böyle olunca var olan kazanımların da bir bir yok edildiğini belirtti. AKP döneminde büyük işçi direnişlerinin de yaşandığını hatırlatan Karabulut, "İşçi sınıfı bir bütün olarak örgütsüz olsa da son yıllarda ciddi bir fiili direniş söz konusu. AKP iktidarının tüm baskılarıyla sönümlendirilmek istense de her yerde bir direniş görüyoruz. Bugün için somut bir kazanım elde edilemese bile ilerleyen süreçte hem mevcut sendikal yapıyı değiştirebilecek hem de iktidarı zorlayacak adımlar attıracaktır" diye konuştu.

Birleşik mücadelenin önemi

En büyük eksiğin ise birleşik bir hat kurulamaması olduğuna işaret eden Karabulut, yerel direnişlerin siyasi kazanımı da hedefleyen bir hatta birleşmesi gerektiğini vurguladı. Yerel direnişlerin birçoğunda kazanım elde edildiğini de belirten Karabulut, şöyle devam etti: "Örgütlü olunan yerlerde işçinin hem ekonomik çıkarlarını hem de yaşamını korursunuz. Sendikal yasalar bizi sıkıştıran bir duruma yol açıyor. Bunu aşan fiili-meşru bir mücadele hattı kazanım elde edebilir."

1 Mayıs meydanlarına

1 Mayıs’ta ana talebin yoksulluğa, yok saymaya, savaş politikalarına karşı ekmek, adalet ve özgürlük olacağını ifade eden Karabulut, şunları ekledi: "Bu yoksulluğumuzun en büyük sebeplerinden bir tanesi, patronların azgın kar hırsıyken, bir taraftan da iktidarın yürüttüğü savaş politikalarıdır. Topluma harcanması gereken paralar, savaş uçaklarına, güvenlikçi politikalara harcanıyor. Bunun kesilmesi için 1 Mayıs meydanlarında olacağız. Yoksulluğun ortadan kaldırılması, ranta, talana değil topluma kaynak aktarılmasını isteyeceğiz. Mücadeleyi yükselterek adalet isteyeceğiz. Bunların karşılanması için başta Taksim Meydanı olmak üzere tüm illerin meydanlarını dolduracağız." İZMİR 

 

 * * *

Taksim yasağına tepki

Taksim'deki 1 Mayıs yasağına dair açıklama yapan 64 isim, "Israrla sürdürülen yasakçı tutuma hemen son verilmelidir” dedi. 

Aralarında Ahmet Telli, Murathan Mungan, Zülfü Livaneli ve Orhan Pamuk'un da bulunduğu 64 yazar ve sanatçı, Taksim'deki 1 Mayıs yasağına dair yazılı açıklama yayımladı.Taksim Meydanı’na konulan yasağın kaldırılması talep edilen açıklamada, şunlar ifade edildi: “Taksim Meydanı 1 Mayıs alanıdır. Hiçbir yasak bu gerçeği hafızalardan silecek kadar güçlü olamaz. Yazarlar ve sanatçılar olarak çağrımızdır; Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) Taksim Meydanı’nın 1 Mayıs İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü’nde yalnızca emekçilerin dayanışmasını değil, ortak hafızasını da temsil ettiğine dair değerlendirmesine ve yasağa ilişkin ihlal kararına rağmen ısrarla sürdürülen yasakçı tutuma hemen son verilmelidir. Özgürlük içinde kutlanacak bir bayram ülkemize iyi gelecektir.”

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.