Ben size “arlanıp utanın“ demiyorum!

Ahmet KAHRAMAN yazdı —

  • Utanma duygusu, insanın en yüce değerlerinden başlıcasıdır. İnsanı insan yapan üstün değerdir ki buna, “erdem“ deniyor. Bu da ırkçılıkla afyonlanmış faşistte bulunmayan olgudur.

Ben size, Kürtlere zulmetmekten “arlanıp utanın" demiyorum. Çünkü utanma duygusu, insanın en yüce değerlerinden başlıcasıdır. İnsanı insan yapan üstün değerdir ki buna, “erdem“ deniyor. Bu da ırkçılıkla afyonlanmış faşistte bulunmayan olgudur.  

Oysa sen de tüm yer küre insanları ile birlikte evrimleşebilirdin. Ama seni kınamıyorum. Zeka yoksunu da saymıyorum. Senin evrimleşmeye hiç imkanın olmadı ki... 

“Sen“ hiç kendin olmadın. Kuşatılmış, zavallı bir “kul”, yani köleydin. Yeni doğan çocuğunu senden alıp, sana karşı yetiştirdiler. Seni, yüz yıllarca insana tapmaya zorlayıp “çok yaşa Padişahım“ diye bağırttılar. Köleliği ruhunda kemikleştirdiler. 

Tam, “ondan kurtulup kişilik, kendim oldum“ diye sevinirken, kurtarıcı bildiğinin zulmüne esir düştün. Sonra, “her gelen“in terör rüzgarıyla savruldun. Beynin her defasında ırkçılık sularında başka türlü yıkandı (Şu sıralar Türk İslam sentezine esirsin). Böyle böyle, ayakta çürüyüp “puç“ olmuş kütüğe döndün. Tümden insanlıktan çıkıp, sana benzemeyen veya senden olmayan düşman kesildin.  

Ermeni‘nin, Rum’un, Yahudi, Süryani ve Keldani‘nın kanını akıtıp malı mülküne çöktün. Çocuklarını çalınmış kanlı ekmekle besledin. Senin toplumun bu süreçte, ilk üç zengini yetiştirdi. Yılmaz Karakoyunlu’nun “Salkım Hanımın Taneleri“ adındaki romanında yazdığına göre de 1942 yılındaki “Ganimete Hücum“ barbarlığından da, “hamallardan burjuva sınıfı“nı yarattın.   

Ona buna diş bilemek, düşmanlık yapmak, punduna getirdiğinde kırıp dökmek, yakmak ve öldürmek senin için “milliyetçilik“ oldu. Oysa sen bir insanlık düşmanıydın. 

Soyunu inkar etmeyen, senin dinine dönmeyen herkes düşmandı. Soylarını inkar etmeyen Kürtler de 1920’den beri düşmandı. Yüz yılı aşkın zamandır onları, zulüm yağmurları altında tutarak teslim olmaya zorluyorsunuz. Bu süre içinde, dededen toruna, babadan oğula en az dört katil kuşak yetiştirdiniz. Türk toplumunu katillerle doldurdunuz. Ekmeğine Kürt kanı sıçramamış aile kaldı mı,  bilinmiyor. 

İnsanlığa bu derekede düşmanlığın bir başka örneği var mı bilemiyorum, ama günümüzün som aydınlık, şeffaflıkla küçülmüş dünyasında bile, kimi Türk ırkçıları ellerine sıçramış Kürt kanıyla övünüyorlar. Geçenlerde ölen MİT şeflerinden Mehmet Eymür, biz zamanlar işten atılınca, “vatan severliğinin babasından müddevir olduğunu“ söylemiş, “Babam Dersim’de savaştı“ diyordu. Ordudan kovulan kimi Ergenekoncular da daha dün, kendini yargılayan mahkeme salonlarında “ben dağda savaşırken“ diye söze başlıyorlardı. 

Koçgiri katillerinden eşkıya Topal Osman’ın heykeli dikilidir. Topal’ın komutanı Sakallı Nurettin Paşa da, kemikleri Türk büyükleri mezarlığına taşınarak ödüllendirildi. Zilanlı çocukların tepesinden bomba yağdıran uçakların maketi, Ağrı’nın ortasına “anıt“ olarak dikildi. Dersim katilinin adı Dersim merkezindeki en büyük caddede yaşıyor. Daha neler! 

Oysa insan, tarihindeki suçları lanetleyerek insan oldu. Daha geçen yıl Amerika ve Avrupa kıtasının kimileri, Afrika’dan insan getirip pazarlayan köle tacirlerinin heykellerini parçaladı. 

Yahudi katili Hitler, insanlık suçlusudur. Amerika ve Avustralya’da yerlilerin torunları, bugün o toprakların dokunulmazlarıdır. 

Kürtler, dört kuşaktır “travma“ çemberinde. Bilim insanı Şahap Eraslan travmayı “korku ve acı hissi“ olarak tanımlıyor. Kürt çocukları korkudan gözleri büyümüş olarak uykularından fırlıyorlar. Analar, köye dönen nahırın kaldırdığı tozu bile uzaktan gördüklerinde “Tırko hat“ diyerek esirgercesine yavrularına sarılıyorlar. İnsanlar, nasıl olsa Türk askeri gelip yakar diye ev inşa etmiyorlar. 

Kürt için Türk ırkçılığı ufkun gerisinde pusu kurmuş kara beladır. Belanın etkisi tüm her yerde, tüm hayatlarının üstünde. Belanın terörüne can, mal kaptırırken, Türk kamuoyunda bugüne dek, herhangi bir kitle çıkıp, „“Sezar’ın hakkı Sezar’a ama Kürt’ün hakkı da Kürt’e“ demedi. “Onların bir yurdu, kendi yaratıları olarak dilleri, kültürleri, yaşama biçimleri var. Neden bir devletleri olsun“ diyen kitlenin sesini hiç duymadık. 

Oysa Amerika devleti Vietnamı bombalarken Beyaz Saray kapılarına dayanarak “yeter“ diyen anaları gödük. Rusya’da Kremlin Sarayı’nı kuşatan anaları... 

Ama Ankara’da, “Sezar’a hakkını teslim“ eden insanlık sesi hiç duyulmadı. Vicdan hep ölü, meydanlar kanla beslenen ırkçılığa kaldı. 

Irkçılıkla afyonlanıp zehirlenmiş toplum, sabıkalıları seviyor. “Kırıntı düşer“ beklentisiyle hırsızları, katilleri yüceltiyor. Irkçı Türk toplumundaki tekmil faşist partiler, Kürt kanını dökme, daha çok insan öldürme vaadinde birbiriyle yarışıyor. 

Ve Türk İslam faşizmi bir baştan öbür başa Kurdistan’ı önüne katan Atatürk dönemini de aşarak, barbarlığın doruklarına tüy dikti. Nerede ulusalcı bir Kürt varsa oraya kadar vaadiyle birbiriyle yarışıyor iktidar ve ona alternatif partiler.  

Hırsızlık sabıkasını, şıngır mıngır peşinden sürükleyen hırsız en hızlıları. Rojava ve Güney Kurdistan bomba altında. Katil, “Kürtleri ben bitiririm“ yarışında, rakamlar açıklayarak alkış topluyor. 

Kürtler bir halktır. Hiç bir halk kırmakla bitirilememiştir. Yahudiler, Ermeniler, Afrika, Amerika, Avustralya yerlileri, söylemimizin somut kanıtıdır. Kaldı ki Kürtler örgütlü bir halktır. Örgütlülükte bayrak tutanın gerisinde, öne atılmaya hazır milyonlar vardır. Kürtler, geçmişteki gevşek örgütlenmeye rağmen bu yüzden bitmedi. Bitirilemedi. Düşenin yerini, arkadan gelenler doldurdu. 

Bu durum Kürtlere has değildir. Yer yüzü boyunca bu böyledir.

paylaş

   

Yeni Özgür Politika

© Copyright 2024 Yeni Özgür Politika | Tüm Hakları Saklıdır.